4 Şubat 2016 Perşembe

Mado - Emirgan "KAHVALTI"


Mado - Emirgan "KAHVALTI"

Yine çıktık İstanbul yollarına geç bir "PAZAR KAHVALTISI" yapalım dedik. Sonunda kendimizi yine deniz kenarında bulduk. Bu sefer durağımız EMİRGAN MADO.

"Buraya yazdığımız son 5 yazıda güzel şeyler yazınca, olumlu yönden bakınca güzel yazılar yazınca acaba “reklam mı yapıyorum gibi gözüküyor.” Diye tam düşünmeye başlamıştık ki resmen kendi kendimize nazar değdirdik. Bu kısmı daha uzatmayalım. Bakalım Emirgan Mado nasılmış."




Pazar günü saat 12 civarı çok kalabalıktı. Fotoğrafta gözüktüğü gibi 3 katlı bir bina burası. Bir de teras katı varmış. Bütün katlar doluydu. 10 dakika kadar bekledikten sonra cam kenarındaki masamıza geçtik.

Her katta 30'a yakın masa olmasına rağmen her katta sadece 5 garsonun çalışması Emirgan Mado’nun en kötü özelliklerinden biri. Hiçbir şeye yetişemiyorlar. Normalde böyle bir durumda sakin kalırdık bu sorun onlar yüzünden değil diye sonra da ana merkeze az personel çalışıyor diye şikayette bulunuruz fakat çalışan garsonlar çalışmak yerine şakalaşmaya kendi aralarında muhabbete başlayınca bizde gerildikçe gerildik. Yinede bir şey yapamadık çünkü Mado bizim 3. terciğimizdi ve biraz daha yemek yemezsek bayılabilirdik. Bütün bunlar olurken siparişlerimiz alındı ve uzun bir bekleyiş sonunda tabaklar masaya gelmeye başladı.



İnsanın açlık durumu çok olunca gözü de aç oluyor biz bunun önüne geçmeye çalışarak az sipariş verdik (daha doğrusu denedik).

Siparişlerimiz:


Peynir tabağı: tabak tamam var ama peynir? İçerdiği ürüne göre çok büyük bir tabakta servis edildiğinden midir bu fiyata bu kadar az ürün içerdiğinden midir bilemedik bize baya absurd geldi.

Zeytin tabağı: daha doğrusu bolcana sos içinde yüzen zeytinler.


Börek tabağı: gerçekten her şeyden şikayet etmek hoş değil ama hayatımda ilk defa dışarıda soğuk börekle karşılaştım. Starbucks Caffè Nero gibi yerler bile ısırmadan ikram etmiyor.


Çömlekte menemen: artık açlıktan mı bilmiyorum lezzetliydi. Çömlek içinde oluşu sunumda güzeldi.


3 çeşit salam ve pastırma: yine kocaman bir tabak düşünün. Salamları yan yana dizmişler. Üst üste değil bildiğiniz yan yana. Sunum bizi cidden çok zorladı.


Söğüş tabağı: domates biber…

BAL KAYMAK: bunu büyük harfle yazmak boynumuzun borcu. Diğerlerinin ayınında çok büyük bir porsiyon. Tatlı bal ve kaymak. Tek güzel şey.



Masaya birde karışık omlet geldi. Omlet güzeldi sucukluydu ama yanında servis edilen patates kızartması kaç kere kızardı da bizim soframıza geldi bilmiyoruz.

İşin aslı böyle bakınca keşke şu klasik menülerden alsaydık diye düşünebiliriz. Ama menüye bakınca çoğu ürünün üstü kapatılmıştı. Kahvaltı tabaklarından 3-4 tanesi açıktı. Onları sipariş vermek isteyince de "kalmadı" gibi cevaplar aldık. Ki eğer bir yer brunch hizmeti vermeye kalktıysa buna hazırlıklı olmalı. Böyle hizmet veren çoğu yer 2 ye kadar kahvaltı menülerini açık tutuyor.

Çay da sınır yok. Fix kaç kişiyseniz herkese 1 adet çay yazıyorlar sonra sürekli çay servisi var. Bu en güzel özellikleri galiba. Bir de bizim masaya 1 tane portakal suyu istendi. Garson tutturdu yeni sıkıldı hepiniz için diye biz istemedik hatta aramızda “fazla sıktılar herhalde ellerinde kaldı.” diye konuştuk ki 15 dakika sonra bir garson elinde tepsiyle çay dağıtır gibi portakal suyu dağıtıyor.
Yani anlayacağınız mutfakla servisin müşterinin görevlinin hiçbir alakası yok. Fazlasıyla kopuk.

Hijyene gelirsek ellerimizi yıkamak için tuvaletin kapısını tuttuğumuza bile pişmanız.

Her şeyi geçiyoruz ve son fiyaskoyu söylüyoruz: girişte valeye verdiğimiz araba tam 38 dakika sonra geldi.

Bu da Mado'nun manzarası...



Diyecek daha fazla bir şey yok.

Biz çok tavsiye etmiyoruz ama yine de siz bilirsiniz. eğer gider de güzel şeyler yaşarsanız mutlaka bize yazın belki bir şans daha kazanırlar. belli olmaz.


Bakalım biz önümüzdeki günlerde daha neler keşfedeceğiz.
Günlerimizi video olarak youtube'dan ve fotoğraflarla ayrıntılı olarak instagramdan takip edebilirsiniz.

kendinize iyi davranın...



by Jane & Ejee   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder