23 Şubat 2016 Salı

Tükkan - Karaköy

TÜKKAN - Karaköy

Bir önceki yazımızda “Banksy” sergisini gezmiştik.(Banksy yazısı için buraya tıklayabilirsiniz.) Hazır gelmişken yeni bir yer deneylim dedik daha önceden birkaç defa adını duyduğumuz “TÜKKAN” a gidelim istedik adresi haritamıza girdik. Yolların yönlendirmesiyle bir restoranın önünde durduk kaldık. Gerçekten bakakaldık. Ne tabela ne bir yazı… hiçbir şey yok. 1 dakikalık duraklamadan sonra kaderimizde burası varmış düşüncesiyle içeriye daldık. (bu cesaretli hareketimizde kapının önünde ve içeride camın ardında keyifle yemek yiyen insanların etkisi yok değil ;) ) 


-TÜKKAN deneyimimize videolu tanık olmak için buraya tıklayıp youtube sayfamızı ziyaret etmeyi unutmayın -


Cam kenarındaki masalardan birinde yerimizi aldıktan sonra etrafa da bir bakalım dedik.  Burası 3 katlı (alttaki kat mutfakmış) ince uzun bir yer burası. Tasarım olarak kafası hayli karışmış durumda aslında. Günümüzde çok moda olan boru avizeler ve uçlarında içi gözüken şeffaf ampuller burada da mevcut. Boru avizelere uyumlu olarak metal sandalyeler de yerlerini almış. Ama incelemeye geçersek bir bütün olduğunu söylemek zor. 4 çeşit sandalye, farklı farklı masalarla eşleştirilmiş. Hele üst kata gelince sol tarafta bulunan büyük masanın koltuğu bizi eski zamanlara götürüyor. Tükkan’ın çeşitli yerlerine yerleşmiş duvarın yeşil tonu da bizim eski dönemden kopmamızı engelleyen bir faktör oldu galiba.

Masamıza oturduktan sonra menülerimiz aldık. Gittiğimiz saatten 13.40 midir bilemiyoruz ama garsonlar daha doğrusu oradaki herkes başka şeylerle ilgileniyor, hesaplamalar yapıyorlardı.Uzun lafın kısası servis hızlıydı evet ama bir yerden memnun kalmak sadece hızla olmamalı. Bir gülen yüz bir çok şeyi telafi ederken dümdüz bakışlar da biraz gerginlik yaratmadı değil.




Gelelim menüye.

Tasarım olarak başarılı bulduk. Aslında ilk tepkimiz tabelası olmayan bir restoranda oturduğumuz için rahatlama oldu. "Doğru yerdeyiz."

İçerik olarak geniş diyebileceğimiz bir menüsü var.
Fiyatsa biraz fazla gibi görünse de Karaköy göz önüne alınınca normal bölümde yer alıyor.

Kahvaltı (listemize yazdık, menü çeşitliliği hoşumuza gitti bir gün belki yine yolumuz kesişir)

Başlangıçlar
Salatalar
Makarnalar (her bir makarna birden çok çeşit ile sunuluyor. İstediğiniz sosu seçip yiyebiliyorsunuz)
Pizzalar
Ana yemekler
Tatlılar
İçeçekler normalin aksine geniş bir içecek menüsü var hatta “taze meyve suyu” başlığı altında çeşitli içecekler de mevcut. Ama bizi en çok içeceklerden “domates suyu” şaşırttı. Genelde karşımıza çıkmayan bir tercih.
İçeride müşteri sikülasyonu var. Çok kalabalık olmamakla beraber 3-4 masa boşalıp dolmaya devam ediyor. Özellikle camın önüne konmuş 5 masa insanların yolu üstünde olduğu için daha çok talep görüyor.




Yemeklere gelirsek bizim tercihlerimiz:
Tükkan Salata ve 5 Peynirli Ravioli


Akdeniz yeşilliği, ballı sote tavuk, kuru üzüm, kurutulmuş domates, badem, ızgara elma, soya sos. 2,5* 27
Tükkan SalataMalum söz konusu salata olunca geniş derin bir tabakta servis ediliyor. İlk görünüş çok güzel. İnsanın gözüne hitap eden renklerin uyumuyla beğeni kazanan bir tabak. Tadı ise ballı tavuktan olsa gerek “tatlı ekşi sos”la yapılmış gibiydi. Ballı tavuk ve soya sosunun birleşmesi izim çok hoşumuza gitmedi. Görüntüde güzel olan ballı tavuklar gerçekte tat olarak o kadar güzel değildi.  Bolca yeşillik, bütün olarak konulan çeri domatesler salatanın olmazsa olmazı zaten. Elmaya gelirsek; bir elma dörde bölünmüş ve ızgarada izler olana kadar bekletilmiş. Bunların 2 parçası fazla geldi. Gereksiz büyüktüler. Keşke daha küçük parçalarda olsa daha güzel olabilirdi.


Pesto veya Domates Sos ile 3,5* 31 

5 Peynirli Ravioli: Bizim terciğimiz pesto sostan yana oldu.
Düz bir tabak üstünden 10 tane ravioli vardı. Gayet yeterli ve doyurucuydu. Peynirlerle güzel pişmiş bir tabak geldi önümüze ama sosu bir miktar fazla gelmiş sanki. Bizim tavsiyemiz biraz daha az sos kullanılması. (kesin daha az sos kullanılsa birileri de çıkar “ne kadar az kullanmışlar cimriler!” derler yani buna bir çözüm bulamadık)
Tadı olarak güzel olan bu makarnaya bizden 3,5* 31  

İçecek olaraksa terciğimizi “DETOX” ve “VİTAMİN C”den yana kullandık.

salatalık, yeşil elma, kereviz, zencefil  4* 15 
Detox: 3 yeşil ve zencefille yapılan bu içecek zencefilin etkisiyle ferahlatıcıydı. Hiçbir tat daha önde değildi biz beğendik.
  
portakal, kivi, nar, mandalina 4* 14 
Vitamin C: 
Zaten meyvelere bakarsak kötü olma şansı yok, evde her sabah yapılası bir içecek. Ama pahalı olduğu gerçeğini söylemeye gerek yok herhalde. 





Uzun lafın kısası bir Karaköy durağı daha denenmiş oldu. Güzelliyle tavsiyesiyle biz düşüncelerimizi paylaştık umarız bu konuda düşünülür. Her şey daha iyisi için. Eğer giderseniz bizimle paylaşmayı unutmayın.



Tuvalet kapıları çok güzel kamufler edilmiş.



Bakalım biz önümüzdeki günlerde daha neler keşfedeceğiz. Günlerimizi video olarak youtube'dan ve fotoğraflarla ayrıntılı olarak instagramdan takip edebilirsiniz.

kendinize iyi davranın...


by Jane & Ejee   

14 Şubat 2016 Pazar

"BANKSY" - Global Karaköy #kırmızıbalonunpesinde


"BANKSY" - Global Karaköy #kırmızıbalonunpesinde 

Resim çizmek için nasıl kağıt şart değilse, tepkini koymak için derdini anlatmak için de sözlere gerek duymaz bazen insan. Bu durumu en güzel bize anlatan örneklerden biriyse: BANKSY.

Banksy kim mi? Biz bilmiyoruz. Hatta kimse bilmiyor. Başta İngiltere olmak üzere 10 yıldır farklı ülkelerde yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle ünle bir sanatçı o. Gerçek kimliği bilinmiyor, “Banksy” ise eserlerinde kullandığı imzası.
“Gerilla artist” olarak da anılıyor. Daha Türkçeleştirmek gerekirse halk savaşçısı. Çünkü o savaşını/ mücadelesini/ tepkisini artistliğini/çizgilerini konuşturarak yapıyor.



·         *savaş karşıtı
·         *çevreci
·         *hayvan haklarını savunan
·         *tüketim çılgılığını eleştiren biri olarak tanımlayabiliriz onu. En azından eserlerine bakarak bu fikre fazlasıyla kapılabiliriz.

Bu kadar çok konuşulmasının bir sebebi de yarattığı gizem. Çok yakın arkadaşıyken önce menajeri, sonra da küratörü olan Steve Lazarides’le 12 yıllık ortaklığının ardından birbirlerine küsmüşler ya da bu bir oyun, bilemeyiz. Eserleri üzerinden “para kazanılması” hatta “eserlerinin sergilenmesine” bile karşı olduğunu iddia edenler var ama küs olduğu Steve Lazarides böyle düşünmüyor galiba. 2014’te “Banksy: The Unauthorised Retrospective” -Banksy: İzinsiz Retrospektif- sergisiyle Banksy’nin eserlerini satışa bile çıkarmış.

Şimdi de BANKSY’in dünyaca ünlü eserlerini bir araya getirerek en büyük koleksiyonunu ve dünya prömiyerini İstanbul’da gerçekleştiriyormuş. Küratörlüğünü küs olduğu Steve Lazarides’in üstlendiği bu sergide özel “koleksiyonlar” ve “enstalasyonlar” modern teknolojiyle buluşuyor. Steve Lazarides’in özel koleksiyonuyla beraber dünyanın farklı noktalarındaki koleksiyonerlerden alınan eserler de bu sergiyle bir araya gelmiş. Aralarında Banksy’nin “Kırmızı Balonlu Kız”, “Gül Şimdi”, “Hizmetçi” gibi çok bilindik eserlerinin de bulunduğu bu 85 eserin İstanbul’a gelişini kaçıramazdık. Biz de ilk fırsatta gittik gördük, bir kere daha hayran kaldık.


“Global Karaköy” de gerçekleşen bu etkinliğe giderken kameramızı da yanımıza aldık, sergiye gidemeyecek takipçilerimiz için kısa bir video hazırladık. Bu video ya buraya tıklayarak ulaşabilir, bizimle beraber “BANKSY” eserlerini keşfedebilirsiniz.



Serginin biletleri Biletix’de satılıyor. Ama önceden almanıza gerek yok. Sergi girişinde de “dekoratif” standa bilet satış var hem de “masraf ücreti(5tl) almadan”. Yinede ben önceden biletimi alayım diyorsanız buraya tıklayıp alabilirsiniz.





Biletix sergi biletlerini bu arabanın içinde satıyor...














Bu sergiye gitmek için Karaköy’e yolunuzun düşmesini beklemeyin. Mutlaka gidin! Serginin son günü 29 Şubat.

Bakalım biz önümüzdeki günlerde daha neler keşfedeceğiz.
Günlerimizi video olarak youtube'dan ve fotoğraflarla ayrıntılı olarak instagramdan takip edebilirsiniz.

kendinize iyi davranın...


by Jane & Ejee  



4 Şubat 2016 Perşembe

Mado - Emirgan "KAHVALTI"


Mado - Emirgan "KAHVALTI"

Yine çıktık İstanbul yollarına geç bir "PAZAR KAHVALTISI" yapalım dedik. Sonunda kendimizi yine deniz kenarında bulduk. Bu sefer durağımız EMİRGAN MADO.

"Buraya yazdığımız son 5 yazıda güzel şeyler yazınca, olumlu yönden bakınca güzel yazılar yazınca acaba “reklam mı yapıyorum gibi gözüküyor.” Diye tam düşünmeye başlamıştık ki resmen kendi kendimize nazar değdirdik. Bu kısmı daha uzatmayalım. Bakalım Emirgan Mado nasılmış."




Pazar günü saat 12 civarı çok kalabalıktı. Fotoğrafta gözüktüğü gibi 3 katlı bir bina burası. Bir de teras katı varmış. Bütün katlar doluydu. 10 dakika kadar bekledikten sonra cam kenarındaki masamıza geçtik.

Her katta 30'a yakın masa olmasına rağmen her katta sadece 5 garsonun çalışması Emirgan Mado’nun en kötü özelliklerinden biri. Hiçbir şeye yetişemiyorlar. Normalde böyle bir durumda sakin kalırdık bu sorun onlar yüzünden değil diye sonra da ana merkeze az personel çalışıyor diye şikayette bulunuruz fakat çalışan garsonlar çalışmak yerine şakalaşmaya kendi aralarında muhabbete başlayınca bizde gerildikçe gerildik. Yinede bir şey yapamadık çünkü Mado bizim 3. terciğimizdi ve biraz daha yemek yemezsek bayılabilirdik. Bütün bunlar olurken siparişlerimiz alındı ve uzun bir bekleyiş sonunda tabaklar masaya gelmeye başladı.



İnsanın açlık durumu çok olunca gözü de aç oluyor biz bunun önüne geçmeye çalışarak az sipariş verdik (daha doğrusu denedik).

Siparişlerimiz:


Peynir tabağı: tabak tamam var ama peynir? İçerdiği ürüne göre çok büyük bir tabakta servis edildiğinden midir bu fiyata bu kadar az ürün içerdiğinden midir bilemedik bize baya absurd geldi.

Zeytin tabağı: daha doğrusu bolcana sos içinde yüzen zeytinler.


Börek tabağı: gerçekten her şeyden şikayet etmek hoş değil ama hayatımda ilk defa dışarıda soğuk börekle karşılaştım. Starbucks Caffè Nero gibi yerler bile ısırmadan ikram etmiyor.


Çömlekte menemen: artık açlıktan mı bilmiyorum lezzetliydi. Çömlek içinde oluşu sunumda güzeldi.


3 çeşit salam ve pastırma: yine kocaman bir tabak düşünün. Salamları yan yana dizmişler. Üst üste değil bildiğiniz yan yana. Sunum bizi cidden çok zorladı.


Söğüş tabağı: domates biber…

BAL KAYMAK: bunu büyük harfle yazmak boynumuzun borcu. Diğerlerinin ayınında çok büyük bir porsiyon. Tatlı bal ve kaymak. Tek güzel şey.



Masaya birde karışık omlet geldi. Omlet güzeldi sucukluydu ama yanında servis edilen patates kızartması kaç kere kızardı da bizim soframıza geldi bilmiyoruz.

İşin aslı böyle bakınca keşke şu klasik menülerden alsaydık diye düşünebiliriz. Ama menüye bakınca çoğu ürünün üstü kapatılmıştı. Kahvaltı tabaklarından 3-4 tanesi açıktı. Onları sipariş vermek isteyince de "kalmadı" gibi cevaplar aldık. Ki eğer bir yer brunch hizmeti vermeye kalktıysa buna hazırlıklı olmalı. Böyle hizmet veren çoğu yer 2 ye kadar kahvaltı menülerini açık tutuyor.

Çay da sınır yok. Fix kaç kişiyseniz herkese 1 adet çay yazıyorlar sonra sürekli çay servisi var. Bu en güzel özellikleri galiba. Bir de bizim masaya 1 tane portakal suyu istendi. Garson tutturdu yeni sıkıldı hepiniz için diye biz istemedik hatta aramızda “fazla sıktılar herhalde ellerinde kaldı.” diye konuştuk ki 15 dakika sonra bir garson elinde tepsiyle çay dağıtır gibi portakal suyu dağıtıyor.
Yani anlayacağınız mutfakla servisin müşterinin görevlinin hiçbir alakası yok. Fazlasıyla kopuk.

Hijyene gelirsek ellerimizi yıkamak için tuvaletin kapısını tuttuğumuza bile pişmanız.

Her şeyi geçiyoruz ve son fiyaskoyu söylüyoruz: girişte valeye verdiğimiz araba tam 38 dakika sonra geldi.

Bu da Mado'nun manzarası...



Diyecek daha fazla bir şey yok.

Biz çok tavsiye etmiyoruz ama yine de siz bilirsiniz. eğer gider de güzel şeyler yaşarsanız mutlaka bize yazın belki bir şans daha kazanırlar. belli olmaz.


Bakalım biz önümüzdeki günlerde daha neler keşfedeceğiz.
Günlerimizi video olarak youtube'dan ve fotoğraflarla ayrıntılı olarak instagramdan takip edebilirsiniz.

kendinize iyi davranın...



by Jane & Ejee